27 Mart 2016 Pazar

Blue Valentine

Aşk ve Küller
Michelle Williams’tan hiç hazzetmem, bir tüylerimi diken diken etmeler, bir evlat olsa saçını okşamam (bu ne ya?) tepkileri.  Bugünlerde, neden bu duygular, diye düşünürken sizin için önemsiz benim için belki... -aslında benim için de işsizlik herhalde,  bu negatif duygunun kaynağını buldum ve yazıyorum! 
Blue Valentine’deki Cindy karakteri!
Yıllar önce izlediğim bu karakter nasıl yapıştıysa zihnime, kadın da nasıl oynadıysa Michelle ve Cindy zihnimde bir olmuş, kurtulamadım.
Karakteri hatırladıkça "naaankööör" diye televizyon karşısında gününü gün eden yetmişlik babaannelere dönesim geliyor. Yazık değil miydi Dean (Ryan Gosling)’e hmm? Belki dünyanın en iyi kocası değildi, en iyi babası da değildi,  ama çabalıyordu. Ayrıca sen ki en zor zamanında ondan yardım almış, onun sayesinde ayakta durmuşken onun kendini kaybettiği zamanda yaptıkların hiç oldu mu Cindy? Hmm?
Konusu, tanışmalarından evliliklerine yıllar içinde ilişkilerindeki evrimi bize geçmişten ve gündelik hayatlarından sahnelerle güzel güzel anlatan, yaşadıkları duyguları size direk geçiren (ki bu duygular çoğu yerde hoş değil) bir film. Öyle aşk filmi falan da diyemem. Denmez yani, daha çok ilişki filmi. Bana en çok geçen fikri şu oldu; insanların kendi ayakları üstünde durdukça bağımsızlaşıyor, duramayınca daha da bağımlı hale gelerek birbirlerinden uzaklaşıyorlar. İç karartan bir film ama izlediğinize pişman olmazsınız. Zamanında fazla güçlü duygular barındırdığı için sevilip 2010'un en iyi aşk filmi ilan edilen bir yapım. Bence kesinlikle yılın en iyi aşk filmi  değildi .
İyi seyirler dilerim.
...
Çok ani ve mutsuz kapattım yazıyı. Hala Dean’e üzülüyorum ondan hep bunlar.
D.

13 Mart 2016 Pazar

Deadpool

Spoiler neydi?
Spoiler emekti...
Efendim nasıl desem...
Eğer ki, Wolverine'in "Amaaan bir yerimden aşağı Kasımpaşa, ama madem ihtiyacınız var bana, e kahraman olayım bari"lerinden, Batman'in (kısık ve karizmatik bir ses tonuyla) "Kahraman değilim ben, ammaa para bende"lerinden, Spider-man'in "Ben basit bir inektim oysa, dur az espri yapayım da sonra duygusallaşırım"larından, Gevşek Avengers'ın "Dur bir beş dk dünyayı kurtaracağım"larından, Superman'in -ay buna bir şey yazamayacağım kendisi çok sıkıcı zira- sıkıldıysanız Deadpool tam size göre. Bu arada Superman hariç hepsini de severim.
Şimdi diyeceksiniz ki, Deadpool gevşek değil mi? Onun hayatı gevşeklik zaten. O yüzden batmıyor yani... 
Bu acayip filmin acayip kahramanı Deadpool'u -Wade Wilson'ı- Ryan Reynolds canlandırıyor. Kendisini bu filmden önce sevmezdim, saymazdım. Onun da çok umurundaydı. Fakat ne yalan söyleyeyim, bu filmde yüzünün pek gözükmemesinden midir, espritüel oluşundan mıdır, tipinden de zibidilik aktığından mıdır nedir, sevesim geldi. Bundan sonra seveceğime söz veremem yine de. Ehe... 
Wade bir zamanlar sevecen (!), hoşgörülü (!), sıradan (!), kendi ekmeğinin peşinde onuruyla (!) para kazanan bir adammış. Sonra aşık oluyor, mis gibi cici bir adam oluyor. Lakin kaderinin ona bir oyunu mu bu bilinmez, amansız bir hastalığın pençelerine düşüyor. Vay efendim, ayrılmalıyız, ben iyileşemem, seni de mahvedemem, diye sevdiceğine dertlenirken bir gün esrarengiz bir adam geliyor ve "Biz seni iyileştiririz" diyor. Wade de biraz düşünüyor, sonra demek hastalığım o kadar da amansız değilmiş diyor, adamın teklifini kabul ediyor.
Film de buradan sonra kopuyor.
...
Çünkü hastalık amansızmış.
Sen misin iyileşmek isteyen diyerek, Wade'in ağzına bipiyor. Çok pardon. Wade iyileşiyor iyileşmesine ama psikopatın önde gideni bir doktor sayesinde böyle bir avokado, daha yaşlı iğrenç bir avokadoyla sevişmiş gibi; Freddy Krueger Utah topografik haritasıyla münasebet etmiş gibi bir şeye dönüşüyor (-Weasel). Yahu ben şimdi sevdiğimin yanına nasıl gideyim diye düşünen Wade, intikam için kollarını sıvıyor.
Film bize harika espriler, göndermeler ve laf sokmalar sunuyor. Şimdi söylemeyeyim de spoiler olmasın ama Liam Neeson fiskos fiskos...
Ayrıca İDDİA EDİYORUM!
Şaka şaka...
Görüp görebileceğiniz en karizmatik ses tonuna ve en karizmatik aksana sahip kötü adama da, hatta adama da bu filmde rastlıyoruz. İsmi Francis, ama siz Ajax deyin, nolur nolmaz.
Ay, pardon... This is deterjan!
İşte Francis :) ehe, Ajax.
Wade ve Vanessa, Aragorn ve Arwen, Ferhat ile Şirin'den sonraki en büyük aşk hikayesini de Deadpool'un taksicisi Dopinder sayesinde keşfediyoruz. 
Size yorulmayacağınız ama doyasıya eğleneceğiniz, sevgilinizle romantik (!) dakikalar geçirmenizi sağlayacak, aksiyon açısından tatmin edecek bir film sunuyorum! 
Ancak film kültürünüzün biraz gelişmiş olması gerekiyor, oyuncuları da ismen tanıyabilmeniz lazım zira çoğu espri bunlar üzerinden dönüyor. Popüler kültürle azıcık içli dışlı olmalısınız. Geri kalan bazı hafif esprilerle zaten sıradan komedi filmlerinde de karşılaşabilirsiniz, bu espriler biraz nefes almanızı sağlıyor sadece (-D.).
İşte böyle de bir film azizim. Bu filmsizlikte iyi geldi. Sırf dandiriboktan Türk filmleri için, şimdi isimlerini yazıp sayfayı kirletmek istemiyorum ama Alpaçino'nun adıyla oynayarak komedi yaptığını sanan şahıslar ve türevlerinin çektiği filmlerden bahsediyorum, sinemalarda film olmadığını biliyor muydunuz? Yaaa, biz biliriz, biiiz... Neyse, konumuz bu değildi pardon.
Peki bu filmin 48 günde çekilmiş olması? Bütçesi de diğer süper kahraman filmlerinden daha düşükmüş ama gişede solladı. İşte az parayla yapılır genelde güzel filmler, amatör ruhunu kaybetmeyeceksin. Mesajımı da verdiğime göre yazımı sonlandırabilir, iyi seyirler dileyebilirim.
İyi seyirler...
B.



11 Mart 2016 Cuma

Trainwreck

Aşk Kazası
Şaka şaka (gözlerini kapatan maymun)
Türkçesi de aşk kazası olunca bu biraz anlamsız oldu (üzülen emoji)
Ama bu da nasıl poster (gözlerini deviren emoji)?

Yok artık LeBron James!!
Film artık vizyonda olmadığından gönül rahatlığıyla izleyin diyebilirim. Zira sinemaya gidip izlenecek bir film değil kendisi, yanlışlıkla para vermiş olanlar da kusuruma bakmasın. Çok sıkıldığınız, pek uyku tutmayan vakitlerden birinde komedi niyetine açıp içinde türlü türlü klişelerin olduğu romantik, arada da size alakalı alakasız esprilerle kahkaha attıran bir film.
Başrolde Amy Schumer bulunmakta, filmi de kendi yazmış zaten, yönetmen de Judd Apatow. Amy tek eşliliğe inanmayan, bağlanma sorunları olan, kariyerine önem veren bir kadın. Başından geçen ilişkileri izlerken bol bol gülüyorsunuz, özellikle bodyci(?) arkadaşın -John Cena canlandırıyor kendisini- karakteri de espriler, de şahaneydi. 
Derken Amy aşık olacağı adamla Aadon (Bill Hader) ile tanışır, Aadon'ın kankisi de yok artık LeBron James!  Bu ikilinin bazı sahneleri var ki filmi durdurup rahatça gülüp devam ettiğimi biliyorum LeBron James! Yoğun programı yüzünden kısa sürede çekimleri tamamlamak zorunda kalan LeBron James! hiç sırıtmamış. 
Böyle anlatınca filmi güzel sandınız değil mi?
Dınınını...
BOM!
Şaşırtmayı severim. 
Bu güzel artılarına rağmen film çok daha başarılı olabilecekken olamamış. Çatırt!
Sizi klasik romantik film serpme esprileriyle, bir kaç da bir zahmet güzel sahneyle oyalayıp, öyle veda ediyor. Hoşurt!
Neyse ki fazla bir beklentim yoktu da eğlenebildim. Kiçi kiçi ya ya...
Bakın sizi de aynı kadere hazırlamaya çalışıyorum. Bu-dım-tıss!
Ayrıca Amy’nin sevdiceğinin gönlünü almak için ponpon kız kılığına girdiğinde kıyafetin alametifarikasından (bu kelimeyi de hep cümlede kullanmak istemişimdir. Boş verelim yerini şimdi.) mıdır nedir, hatun taş gibi olmuş. Ben şok! Ben iptal! Sırf öncesi sonrası yapabilmek için izlerim. Yüzeysellik hat safhada olabiliyor bazen. Ama ne yapsaydım, bu filme de anca bu kadar yorum yapılıyor.
Aşırı ünlemden ölecek hastalığına yakalanmadan yazıma son veriyorum.
İyi seyirler dilerim.
D.

Kısacası izlemeyin, ama izlerseniz de kendinizi böyle böyle, yavaş yavaş, cici cici avutursunuz diyor. Filmde LeBron James! de oynuyor bu arada.
B.