“I
don't wanna stop. I don’t see why we have to stop.”
Lil
Perfect
Mothers
Christopher Hampton’ın
hikayesini yazdığı, Anne Fontaine’in senaryolaştırarak yönetmen koltuğuna
oturdu filmin başrollerini Naomi Watts ve Robin Wright oynuyor. Filmin konusu
çocukluk arkadaşı iki annenin, birbirlerinin oğullarına aşık olmasıdır. Konu
çok rahatsız edici dursa da, film bunu yumuşatmayı başarmış.
Adore
– Two Mothers – Perfect Mothers
Filmin ismi konusunda
biraz çılgınlık yaşanmış. Üç isim
düşünülmüş ve üçüncü de karar kılınmış, ben size sondan başa yazdım arkadaşlar;
güzel bir tercih olmuş mu, olmuş bence. Sonuçta burda Young God’larımız var.
Evet, konuya giriyorum.
Şu bunaltıcı ağustos
ayında karşıma geçip de biri; şimdi nerde olmak istersin diye sorsa, görmek
istediğin manzarayı tarif et dese, yaşamak istediğin evi anlat dese, hiç
kendimi yormam bu filmi izlemesini söylerim. Ama kim niye sorsun di mi? (38 derece nedir ya!) –millet 55 derecede
kuruyo kızım, ohooo-o...
Bu kadar rahatsız edici
bir konu bu kadar yumuşatılarak anlatılabilirdi -ki bundaki en büyük etken sizi
hayran bırakan görüntüler. Konumuz iki harika güzellikteki annenin tanrı olarak
değerledirdikleri (mecazi anlamda tabisi ki) oğullarıyla yaşadıkları uygunsuz
ilişki –neye göre uygunsuz, kime göre uygunsuz? –vallaha bana göre uygunsuz
sista :P . Annelerimiz, Lil ve Roz küçüklüklerinden beri çok yakın arkadaş olan
iki kadındır. Aralarındaki ilişki çok güçlüdür; öyle ki Roz’un kocası, Roz’un
ilişkisinin kendisiyle değil, Lil’le olduğuna inanmaktadır. Roz ve Ian, Lil ve
Tom arasındaki ilişki zamanla gelişiyor, tempo hiç düşmüyor ve izlerken nasıl
olur da kınamam diye kendinizi sorgularken buluyorsunuz.
Karaktelerin
birbirlerine ve olayların geliştiği yöne verdikleri tepkiler beklenmedik, aynı
zamanda çok sakin; bu da sizde anlama ihtiyacını doğuruyor. Olacakları merakla
bekledim. Ve tahminlerim hep yanlış çıktı, kesinlikle klişe bir şeyler
beklemiyor sizi.
Karakterler daha derin
incelenebilir miydi; evet, hikaye daha çarpıcı anlatılabilir miydi; evet.
Şahsen Roz dışında hiçbir karakteri merak etmediğim gibi çarpıcılık yerine
bahsettiğim o yumuşaklığı tercih ederim. Baştaki ön yargılarıma şaşırarak
belirtiyorum ben filmi beğendim arkadaşlar. Hatta bence izlemelisiniz. Kendi
yargılarınıza şaşırabilirsiniz.
Bu arada Naomi Watts,
evet çok güzelsin; ama Robin Wright, bebeğim House of Cards’da gördüğümden beri
düşünüyorum bir kadının nasıl bu kadar
keskin ama naif bi karizmasi olabilir (-ne güzel yürümüşsün kadına,
ahahaha). Onları anne olarak izlemeyi geçtim kayınvalide olarak görmek? Hangi
gelin böyle bir eziklikle yaşayabilir yahu. Bir de bunlar babane!
Filmin bir adet ödülü bulunmakta. Buyurun trailer:
D.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder